SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

CUM’A BAHSİ

<< 869 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

47 - (869) حدثني سريج بن يونس. حدثنا عبدالرحمن بن عبدالملك بن أبجر عن أبيه، عن واصل بن حيان. قال قال أبو وائل:

 خطبنا عمار. فأوجز وأبلغ. فلما نزل قلنا: يا أبا اليقظان ! لقد أبلغت وأوجزت. فلو كنت تنفست ! فقال: إني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: "إن طول صلاة الرجل، وقصر خطبته، مئنة من فقهه. فأطيلوا الصلاة واقصروا الخطبة. وإن من البيان سحرا".

 

{47}

Bana Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dediki): Bize Abdurrahmân b. Abdilmelik b. Ebcer, babasından, o da Vâsıl b. Hayyân'dan naklen rivayet etti. Demişki: Ebû Vâil şunları söyledi:

 

Bize Ammâr hutbe okudu, ama hutbeyi hem kısa; hemde belîğ bir şekilde okudu. Minberden inince (kendisine).

 

  Yâ Ebe'l-Yakzân! Hakîkaten vecîz ve belîg bir hutbe îrâd ettin. Biraz daha uzatsan iyi ederdin, dedik. Bunun üzerine Ammâr:

 

  Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i:

 

«Şüphesiz ki kişinin namazı uzun, hutbeyi kısa tutması anlayışlı olduşuna alâmetdir. Binâenaleyh siz, namazı uzun tutun fakat hutbeyi kısa kesin. Muhakkak beyânın sihir olanı vardır.» buyururken işittim, dedi.

 

 

İzah:

Bu hadîsin isnadı hakkında Dârakutnî istidrâkde bulunmuş ve: «Hadîsi Vâsıl'dan yalnız îbni Ebcer rivayet etmişdir. A'meş'in rivayeti buna muhâlifdir. Hâlbuki A'meş, Ebû Vâil hadisini daha iyi bellemişdir. O, bu hadîsi Ebû Vâil 'den, Ebû Vâil de Hz. İbni Mesûd 'dan rivayet etmişdir, demişse de, evvelce de gördüğünüz vecihle bu gibi istidrâklerin bir kıymeti yokdur. Çünkü İbni Ebcer mevsuk ve mütemed bir râvîdir. Mevsuk rivayeti ise makbuldür.

 

Hadîs-i şerif namazın hafif kılınmasını emreden meşhur hadîslere muhalif değildir. Zira babımızın birinci hadîsinde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in gerek namazının, gerekse hutbesinin orta derecede olduklarını görmüştük. Buradaki namazın uzunluğundan murâd: Alelıtlak değil, hutbeye nisbetle namazın daha uzun olmasıdır. Yâni hutbe esâs ittibâri ile kısa olacak; ona nisbetle namaz, biraz daha uzun tutulmakla yine orta dereceyi bulacakdır.                                           

 

«Muhakkak beyânın sihir olanı vardır.» cümlesi hakkında Kaadı îyâz iki te'vîl bulunduğunu söylemişdir. Birinci te'vîl'e göre bu cümleden murâd: Zemm'dir. Çünkü beyânın bâzısı kalpleri cezbeder. Ve adetâ sihirlemiş gibi onları istediği yere çekerek tıpkı sihir gibi günâha girmesine sebeb olur. Bundan dolayıdır ki İmam Mâlik «El-Muvatta» da bu hadîsi mekruh sözler meyânında zikretmişdir. Bu hadîs hakkında onun mezhebi de budur.

 

İkinci te'vîl'e göre, bu cümle medh ifâde eder. Çünkü Allah Teâlâ Hazretleri kullarına beyânı öğretmiş olmakla imtinânda bulunmuş ve onu sihire benzetmişdir. Zîra sihire olduğu gibi beyâna da kalpler meyleder. Esâs itibârı ile sihir, sarfetmek yâni değiştirmek, demekdir. Beyân da kalpleri değiştirerek davet ettiği tarafa çeker.

 

Nevevî bu ikinci te'vîlin sahîh ve muhtar olduğunu söylemektedir.